KÜLTÜRSÜZLÜK ÇAĞI
Dünya ulaşım ve iletişimle, kabloyla, uydularla, cep telefonlarıyla, internetle bir birine o kadar bağlandı ki, o kadar iç içe ki, artık şuna benim kültürüm, ötekine onun kültürü diyemez noktaya doğru hızla gidiyoruz… Bu durum bize ait olanlarla, komşu kültürlere ait olanları belirsiz hale getiriyor, biz 40-50 yaşlarda ya da, daha büyük olanlar bunu görüyoruz… Ama bu durumun içine doğanlar bu durumu normal bir durum olarak görüyorlar… Biz bir kültürel aidiyet içinde olurken, olabilirken çocuklarımız, gençlerimiz bütün çabamıza ve cabalarına rağmen bizim kültüre aidiyet hisleri gün be gün erezyona uğruyor… Bu erezyondan dini inançlarda nasibini alıyor…
Bu sadece bizim için mi böyle, yok, bu sadece bizim dini inancımızın mensupları için mi öyle yok… Hakim bir iki kültür dışında ve bütün inançlar da erezyon olduğunu düşünüyorum… Hakim kültür ABD kültürü, yada batı Kültürü diyebiliriz, temellerini Yunan Felsefesinden, Roma siyasetinden alan bu kültür dünyaya müziğiyle, filmleriyle, tiyatro oyunlarıyla, ürettiği teknolojilerle, tekniklerle piyasaya giriyor ve hem ekonomik, hem kültürel olarak dengemizi bozuyor… Biz biz olmaktan çıkıyoruz, ama onlarda olamayacağımıza göre biz kim oluyoruz? Kültürsüzlük çağını yaşayanlar oluyoruz… Bunu söylerken ciddi rahatsız oluyorum, kültür neye neden olur yada olmaz üzerine düşünürsek bu durumun daha da ciddiyetini anlayabiliriz diyerek… Bu konu üzerine hep beraber düşünmeye çalışalım mı?
Evet Kültür neye neden olur, yada olmaz? Bence kültür, kültür dairesinde ki bireylerin kişisel ilişkilerinde ve toplumsal hayatın içinde yasal kurallara bakılmaksızın nasıl davranacağımızın kotlarını veren bir olgudur… Bunu şöyle açabiliriz, ben bir olay karşısında bir tavır sergilerim, bunu toplum normal kabul eder… İşte kültür bizim normallerimizdir… Bizi kültür normlar aracılığyla toplumsallaştırır… Biz kültür aracılığıyla şu veya bu oluruz… Mesela Japon neden Japondur, kültürünü oluşturan dili, dini, vatandaş bağıyla bağlı olduğu ülkesi nedeniyle Japondur.. Onu o Japan özellikler vardır, bize Türkler derler, neden, bir dilimiz var, bu dille ortaya koyduğumuz bir dini, felsefi, siyasi, teknik ve teknolojik kültürümüz var… Bu alanlarda ne kadar başarılı olursak, ne kadar çok değer üretebilirsek, o kadar biz olabiliriz… Biz olarak hem kendi ihtiyaçlarımızı, toplumsal düzenimizi kendi kültürel değerlerimize dayalı inşa edebildikçe de biz kalabiliriz…
Biz olarak devam edeceğiz demektir, acaba biz olarak devam edebilirmiyiz? Yoksa değişim dönüşüm, reform, gibi kavramlar üzerine kültürümüze karşılaştığımız durumları karşılayacak yeni şeyler eklemlememizin sınırı ne olmadır? Her yeniliği, kültürümüze adapte etmeden biz ona adepte olursak biz olarak kalabilirmiyiz? Sanırım kültürsüzlük cağının sorunlarından biri de bu..
Bundan çok değil 50 yıl önce bir yabancıyla karşılaşma, iletişime geçme karşılıklı etkileşim içinde bulunma ihtimali ile şimdi karşılaşma ve etkileşimde buluma ihtimalini ben yaşadım ve iki durumu da gördüm.. Buradan şuraya geleceğim, her karşılaşma, her etkileşim demektir, bu etkileşim de ya kabullenmeyi, ya da ret etmeyi gerekli kılıyor.. Mesela Kız erkek arkadaşlığı, karşılıklı dayanışma, yardımlaşma, bireylerin birbirlerine zaman ayırma oranları, yaşlılara ve güçsüzlere saygı… Komşuluk ilişkileri akrabalık ilişkileri ne oldu, ne durumda? Ayıplar, günahlar, kabahatlar öyle bir değişti ki bunların yasal yaptırımları yok kültür bize bunları yaptırırdı.. Şimdi yapanlar varmı, var ama sayıları o kadar az ki… Bunları toplumun geneline yayabilirsek kültür olur, yoksa istisna durumlar her toplumda ortaya çıkarlar…
Bu kültürsüzlük karşısında önlem almanın yolu, kişisel alanı genişletmek, bireysel özgürlüklere müdahale etmemek ama toplumsal alanda ahlaka, adalete, güvene dayalı ilişkiler geliştirmek ve bu ilişkileri yasal düzenlemelerle destekleyebilirsek… Bu kültürsüzlük illetinden biraz daha az etkilenmiş oluruz… Az etkilenişin iyi yanı dönüşüm aralığı, zamanı vermesidir bize… Öyle bir hukuk sistemi kuracağız ki, bunun çoğu zaten yasalarımız da mevcuttur, herkes bu hukuk sisteminin adaletinden emin olacak… Ben yargıya gittiğim de yargılama sonuçlarının adil olacağına inanacağım ve güveneceğim.. Yoksa burada sorun, hukuk düzeni, kültür düzenini desteklemeyecek kadar tarafigirleşmişse… Şu anda hukuk sistemimize toplumsal güven %35-40 olduğu söyleniyor ki, adalet kaygısı sorunlarımızı besleyen bir güvensizlik kaynağı olmaya başlamış demektir… Oysaki Hukuk sistemi güven verecek, bu güven duygusu oranı %75-89 lerden aşağı düşmeyecek ki… Karşılaştığımız kültürsüzlüğü yasaların desteğiyle aşabilelim… Kültürümüz yoğun etkileşimden dolayı erezyona uğrarken, yargıya siyasal müdahalelerin sonucu güven azalırken bir de kültürsüzlük cağına giriliyorken toplumsal düzenimizi nasıl sağlarız, koruruz.. Yoğun ve güçlü dış etkiler kültürü sarsarken siyasal kaygılarla, müdahalelerle de hukuk sistemi sarsılıyorken, çok dikkat etmeliyiz, hemde çok toplumsal düzenin temelini bir hukuk sistemi yani adalet, iki kültür ve ahlak sistemi oluşturur ve korur… Siz ne düşünürsünüz ama ben bu ikisinde de zayıfladığımızı düşünüyorum… Önlem alacak, farkındalığı, bilinci ortaya koyabilmek dileğiyle selam ve sevilerimle…
Fikri Adil --- 25.06.2016 03:38– www.vatandasfikri.com
|