İÇERİK Detay YAZARLARIMIZ
:: Anasayfa
:: Haberler
:: Yazarlar
:: Sesli Makale
:: TARIM
:: ÇEVRE/DOGA
:: KENT ve YAŞAM
:: SAĞLIK
:: BİLİMSEL GELİŞMELER
:: İNANÇ
:: SİYASET
:: ÇALIŞMA HAYATI
:: DÜŞÜNSEL
:: TOPLUMSAL
:: SAGLIK İÇİN SPOR
:: KİŞİSEL GELİŞİM
:: EKONOMİ
:: EGİTİM
:: YARGIDAN
:: GÜVENLİK
:: TEKNOLOJİ
:: HOBİLER
:: MAĞAZİN
:: TOPLUMSAL YÖNLENDİRME HABERİ
:: DOGAL AFETLER
:: ULUSLARARASI(DİPLOMASİ)
:: KÜLTÜR-SANAT
:: İNSANLIK
:: TARİH
:: İLETİŞİM
Genç Yazarlarımız
Reklam

İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!

H.z. Muhammed


Adrese Git
R.T. ERDOĞAN SEBEP, YÜKSEK ENFLASYON SOMUÇ!

RECEP TAYYİP ERDOĞAN SEBEP, YÜKSEK ENFLASYON, EKONOMİK KRİZ VE SEFALET SONUÇ!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarının deney laboratuvarı, Türk milleti de deney faresi(kobay) değildir!

 Son yıllarda gittikçe derinleşen yoksulluk, pahalılık, geçim sıkıntısı, yüksek enflasyon ve ekonomik krizin sorumlusu AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktisat bilimiyle bağdaşmayan “Faiz sebep, enflasyon netice! Bu konuda Nas ortada. Nas ortadayken sana, bana ne oluyor?” inatlaşması ve dayatmasıdır.

 7 Kasım 2020 tarihinde Merkez Bankası Başkanlığı’na atanan Naci Ağbal döneminde parasal genişleme döngüsünün sonlanması ve sıkılaşma adımları, para politikasında sadeleşme, enflasyonla mücadele, fiyat istikrarı vurgusu, artan iletişim faaliyetleri ve rezervlerin güçlendirilmesi politikaları Merkez Bankası’na rengini vermişti.

 Naci Ağbal’ın başkanlık ettiği Para Politikası Kurulu(PPK), politika faizini 19 Kasım 2020’de yüzde 10.25’ten yüzde 15’e, 24 Aralık 2020’de yüzde 15’ten yüzde 17’ye, 18 Mart 2021’de de yüzde 17’den yüzde 19’a çıkararak toplamda 875 baz puan artırmıştı. 

 Naci Ağbal’ın bu politikaları kısa sürede etkisini gösterdi ve Türk Lirası(TL) ABD Doları karşısında yüzde 21 değer kazandı.

Ağbal’ın göreve başladığı 2020 yılı Kasım ayında 8,57 TL’nin üzerinde seyreden ABD Doları kuru 3 ay gibi kısa bir sürede 2021 yılı Şubat ayında 6,89 TL seviyelerine kadar geriledi.

 Naci Ağbal’ın faiz artırma kararları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı kızdırmış ve 18 Mart 2021’deki son faiz artırma kararından 2 gün sonra 20 Mart 2021’de Merkez Bankası Başkanlığı görevinden alınmasına sebep olmuştu.

 Oysa, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin para ve kredi politikasını yürüten, devletin iktisadi ve mali danışmanlığını yapan, bağımsızlığı yasalarla güvence altına alınmış özerk bir ekonomik kurumdur.

Merkez Bankası üzerinde baskı uygulamak ve kararlarına müdahale etmek, ekonomik istikrara ve piyasalara zarar verir. Ülkeye yabancı sermaye akışına ve dışarıdan yatırım yapılmasına mani olur.

 Merkez Bankası’nın fiyat istikrarını sağlamak, finansal sistemde istikrarı sağlayıcı tedbirleri almak, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını desteklemek gibi temel amaç ve görevleri vardır.

 Merkez Bankası’nın bağımsızlığı aşağıdaki göstergelerle ölçülüyor:

 Amaç Bağımsızlığı: Kurumun kendi politikalarını siyasi etkiden bağımsız olarak belirlemesi ve uygulaması.

Araç Bağımsızlığı: Para politikası araçlarını siyasi müdahale olmadan serbestçe kullanabilmesi.

Finansal Bağımsızlık: Merkez Bankası’nın bağımsız bir şekilde faaliyetlerini sürdürerek hedeflerini yerine getirebilmesi için yeterli mali kaynağa ve kendi bütçesini belirleme yetkisine sahip olması gerekmektedir.

Kurumsal Bağımsızlık: Merkez Bankası bağımsızlığı kavramının bir diğer boyutunu ise kurumsal bağımsızlık oluşturmaktadır. Kurumsal bağımsızlık, Merkez Bankası’nın üst düzey yöneticilerinin görev sürelerinin, atanma, çalışma ve görevden ayrılma kurallarının yasalarla net bir şekilde ve siyasi baskıdan bağımsız olarak belirlenmesi anlamına gelmektedir.

 Merkez Bankası bağımsız ve özerk bir kurum olmasına rağmen Recep Tayyip Erdoğan’ın “Demokles’in kılıcı” gibi Merkez Bankası üzerinde baskı kurması, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına gölge düşürerek, Türkiye’ye dış ülkelerden yabancı yatırım ve sermaye akışını yavaşlatmış, hatta bir kısım yabancı şirket ve finans kuruluşunun yatırımlarını durdurma ve Türkiye’den çıkmalarına sebep olmuştur.

 Borsa İstanbul’da yabancı yatırımcıların 2012 sonlarında yüzde 67’yi bulan yabancı takas oranı 25 Mayıs 2023 tarihi itibarıyla yüzde 27,85 ile tüm zamanların en düşük seviyesine geriledi. Bu veriler Türkiye’den yabancı sermaye çıkışını ve kaçışını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.

 Naci Ağbal’dan sonra Merkez Bankası Başkanlığına getirilen Şahap Kavcıoğlu’nun başkanlık ettiği Para Politikası Kurulu(PPK)’nun, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına gölge düşürecek şekilde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uzaktan kumandalı faiz düşürme talimatlarına boyun eğerek, politika faizini; 23 Eylül 2021’de yüzde 19’dan yüzde 18’e, 21 Ekim 2021’de yüzde 18’den yüzde 16’ya, 18 Kasım 2021’de yüzde 16’dan yüzde 15’e, 16 Aralık 2021’de ise yüzde 15’ten yüzde 14’e düşürmesi Türkiye ekonomisinde finansal türbülanslar yaşanmasına yol açtı.

 Faizlerin indirilmesi Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın, 2 Aralık 2021’de istifa etmesine de sebep oldu.

 Faizlerdeki düşüş, TL’nin değer kaybını da beraberinde getirdi. Faiz indirimlerine başlanmadan önceki 2021 yılı Ağustos ayı ortalaması 8,48 TL olan ABD Doları kuru, 20 Aralık 2021’de 18,37 TL’ye yükseldi. Böylece TL’deki değer kaybı yüzde 117 oldu.

 Döviz kurlarında yaşanan bu tsunami neticesinde akaryakıt, gıda, emlak, kira, otomobil, beyaz eşya, temizlik ürünleri, meyve-sebze, tekstil ve giyim, ulaşım, turizm başta olmak üzere iğneden ipliğe tüm mal ve hizmetlerde aşırı fiyat artışları yaşanmaya başlandı.

 Bu süreçte enflasyon katlanarak artarken, cari açık ve dış ticaret açığı büyümeye devam etti. Kişi başına düşen GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) düştü.

Ülkemizin bugün getirildiği ekonomik krizin yapı taşları örülerek, halk yoksulluk ve sefalete sürüklendi.

 AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan iktidara geldikleri 2002 yılından beri Türkiye’yi Dünya’nın en büyük 10 ekonomisi arasına sokacakları iddiasında bulunagelmiştir.

 Ancak, rakamsal veriler ve ekonomik realiteler Erdoğan’ın hedeflerinden oldukça uzakta olduğunu gösteriyor. 2000 yılında dünyanın en büyük 17'nci ekonomisi olan Türkiye, 2021 yılında 806,8 milyar dolarlık GSYH ile en büyük ilk 20 ekonomi arasından çıkarak 21. sıraya geriledi.

 24 Haziran 2018 seçimleriyle birlikte “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçilmesi Türkiye’nin ekonomik dengelerini daha da bozmaya başladı. İthalat-ihracat makası daha da açıldı. Cârî açık ve Türkiye’nin dış borç stoku ciddi şekilde arttı.

 2002’de 129,6 milyar ABD Doları olan Türkiye’nin brüt dış borç stoku, 31 Mart 2023 tarihi itibarıyla 475,7 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş olup, borç stokunun milli gelire oranı yüzde 49,0 olmuştur.

2003-2020 yılları arasını kapsayan 18 yıllık dönemde, kendisinden önceki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetleri’nin 80 yılda topladığı 779 milyar ABD Doları tutarındaki verginin neredeyse 6 katı olan 4 trilyon 340 milyar ABD Doları vergi toplayıp, gelir elde eden AK Parti iktidarları bu parayı harcadı ve yine de yetiştiremeyerek üstüne 237 milyar ABD Doları da açık verdi.

 Türkiye’nin Dünya ekonomisinden aldığı pay 2013 yılında yüzde 1,24 iken, 2022 yılında yüzde 46 oranında azalarak yüzde 0,67’ye düştü.

 Türkiye 2022 yılında yüzde 83,45 enflasyon ile Avrupa’da 1’nci Dünya’da 6’ncı sırada yer aldı.

 2023 Mayıs ayında yapılan seçimlerden bu yana geçen 2 aylık süreçte döviz kurlarında yüzde 40 civarında artışlar yaşandı.

 Recep Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu AK Parti iktidarı, kendi yarattığı ekonomik krizin faturasını adeta seçim piyangosu gibi akaryakıtta ve doğalğazda ÖTV’yi yüzde 200’den fazla artırarak, yurtdışından getirilen cep telefonlarına uygulanan IMEI kayıt harç ücretlerini ise 6,091 TL’den 20.000 TL’ye çıkararak ve diğer birçok üründen alınan ÖTV oranlarını da artırmak suretiyle halka ödetme yoluna gitmiştir.

 Yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla yayımlanan karara göre, mal ve hizmetlere uygulanan Katma Değer Vergileri(KDV)’nde artışa gidildi.

 Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 4 Haziran 2023 tarihinde yapılan devir teslim töreninde “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönmekten başka çaresi kalmamıştır” açıklamasıyla, Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Faiz sebep, enflasyon netice” tezinin irrasyonel(akıl dışı) olduğunu dolaylı bir şekilde ifade etmiştir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın milletimize ekonomide yaşattığı bu ampirik(deneysel) tecrübeler de Merkez Bankası bağımsızlığı ile enflasyon arasında ters yönlü belirgin bir ilişki olduğunu göstermektedir.

 AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a şunu hatırlatmak isterim ki, Türkiye’yi kıskanan(!) Avrupa Birliği(AB) ülkelerinde otomobil, cep telefonu, bilgisayar, tablet, buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın gibi ürünler Özel Tüketim Vergisi(ÖTV)’ne tabi değildir!

Bilimsel gerçekler yüksek faizin yüksek enflasyonun sonucu olduğunu gösterdiği halde, “Faiz sebep, enflasyon netice!” diyerek Türk milletini yoksulluk ve sefalet ateşine atmak vebaldir!

Aykut Veli Yıldız – vatandasfikri.com

 

Bu Üyenin Diğer Yazıları
R.T. ERDOĞAN SEBEP, YÜKSEK ENFLASYON SOMUÇ!
ANAYASA
EKONOMİ  
R.T. ERDOĞAN SEBEP, YÜKSEK ENFLASYON SOMUÇ!
Aykut Veli YILDIZ

TOPLUMSAL  
MÜSLÜMANLARIN, SAVAŞI!!!
SITDIK FANİ

TARIM  
KURAKLIK!!!
HÜSEYİN BENEK

TOPLUMSAL  
AKIL/DUYGU
FİKRİ ADİL

SAĞLIK  
demokratik anam
DERMAN ABİ

TOPLUMSAL  
CHP ve ALTI OK
AYDIN FİKİRLİ

TOPLUMSAL  
TARIM ve HAYVANCILIKTA ÜRETİCİ SORUNLARI
M.Akif GÖKALP

TOPLUMSAL  
CUMHURİYETİN YÜZÜ KADINLAR
Nevval SEVİNDİ

ŞİİR  
NORMALİ AŞMAK!
AHSEN'E SEVDALI

GELECEK  
YAPAY ZEKA ve METAVERSE NEDİR?
Şahin KAHİN

Reklam

“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."

                                    M.Kemal Atatürk


Adrese Git
Sitemiz en iyi 1024 x 768 çözünürlükte ve Internet Explorer ile görüntülenir...
EpoxSoft